Lösev
25.04.2024 - Eskişehir'in Haberi , Şehrin Gündemi...
Cumhuriyet 100 Yaşında

BBP’de Kadın Hakları Buluşması Gerçekleştirildi

BBP’de Kadın Hakları Buluşması Gerçekleştirildi

BBP’de Kadın Hakları Buluşması Gerçekleştirildi 

Büyük Birlik Partisi tarafından Dünya Kadın Hakları Günü ve Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının Verilmesinin yıldönümü dolayısıyla Kadın Hakları Buluşması gerçekleştirildi.

Türkiye’nin tüm illerinden gelen BBP Kadın Kolları üyesi kadınların hazır bulunduğu toplantıda konuşan BBP Genel Başkanı ve Ankara Milletvekili Mustafa Destici yaptığı konuşmada;

Değerli Dava Arkadaşlarım,Kıymetli Basın Mensupları,Ve Saygıdeğer Misafirler,

Büyük Birlik Partisi çatısı altında gerçekleştirilen, “Kadın Hakları Buluşması”na hepiniz hoş geldiniz.

Şu anda karşımda çok büyük ve güçlü bir tablo görüyorum.Türkiye’nin dört bir yanından, davamız için, gönül birliğimiz için gelen ve memleketimin tüm renkleriyle, bu salonu dolduran kadınlarımız, tekrar hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

5 Aralık 1934’te Anayasamızda ve seçim kanunumuzda yapılan değişiklerle, Türk Kadınlarına seçme ve seçilme hakkı verildi.Biz de bugün bu vesileyle bir araya gelmek istedik. Kadınların sahip olduğu hakları, Bunun yanı sıra yaşadıkları haksızlıkları, Ve aslında ne kadar güçlü bir yaradılışa, Ve geçmişe, sahip olduklarını bir kez daha konuşmak,

Bir kez daha hatırlatmak istedik. İnsanın, doğuştan sahip olduğu bazı haklar vardır. Bunların en başında yaşama hakkı gelir. Sonra, çalışma, seçme, seçilme, eğitim hakkı vb. başta inanç olmak üzere  birçok hak ve özgürlük de bunları takip eder. Kimsenin kimseden üstün olmadığı ahir hayatımızda, bir karıncanın dahi hakları vardır. Önemli olan ise yaşam içinde bu haklara, karşılıklı olarak saygı duymaktır. Eğer bunu başarırsak, çok büyük değişimlerin kapılarını açarız. Birlik beraberlik içinde mücadele edersek, Allah’ın izniyle aşamayacağımız hiçbir engel yoktur.

Biz, kadınlarımızın geçmişten bugüne, ne kadar güçlü olduğunun farkındayız ve biz de o gücün idrakindeyiz Siyasi hayatımda hangi mücadeleye girdiysem, kadınlar bizleri, davamızı, asla yalnız bırakmadılar. Kazandığımız başarıların ardında, her daim kadın emeğide vardır. Başta ailem olmak üzere, annem, ablalarım eşim, kızlarım akrabam olan kadınlarımız kızlarımız Büyük Birliğimizin Kadın Kolları, dava arkadaşlarım, Bizi her daim evinde, ocağında misafir eden, Sofrasını, aşını paylaşan, Türkiye’nin her noktasında bizlere destek olan kadınlarımızdı. Allah, bu yolda bizlere emeği geçen, analarımızdan, bacılarımızdan razı olsun. Bu vesileyle, sizlere canı gönülden, teşekkür ediyorum.

Kıymetli hazirun Sevgili Vatandaşlarım

Kadınlar, hayata anlam katar. Kadınlar, dünyayı başka bir gözle yorumlar. Onların bakış açısı güzelleştirmek, anlam katmak ve iyileştirmek üzerinedir. Mesela, dalından bir çiçek düştü diyelim. Kadın, onu alıp su dolu bir bardağa koyar. Çiçek kök salınca, saksıya diker.Toprağını besler, güneşe çıkarır. Emek verir, büyütür. Hatta sarmaşık olup evi kaplasa dahi, ona bakmaya devam eder. Kadınlar, Kilimlere motif ekler, havlulara nakış işler. Kısacası, her şeyi güzelleştirmek, iyileştirmek için emek verir, çaba harcar.

Kıymetli hanım kardeşlerim

Dokunduğunuz her yer, arı olur, duru olur ve sevgiyle dolar. Bu nedenle, biz artık kadına şiddeti,  konuşmak istemiyoruz. Biz artık bu sorunları çözmüş, aşmış bir ülke olmalıyız. Kadınlarımızın sorunlarını ve çekilen zulümleri değil, Kadınlarımızın neler başardıklarını konuşalım. Hiçbir kadını, hiçbir anayı, evladı, zulme, insanlık dışı olaylara kurban etmeyelim. Biz hayatla mücadele gücü buluyorsak, sizler sayesinde. O nedenle, sizlerin sesini duyurmak, Yolunu açmak boynumuzun borcudur. Kadınlara; haksızlığa, istismara fırsat veren her şeyin karşısındayız. Cezaların daha caydırıcı olması, daha ağır olması için, mecliste sizlerin sesi olma gayretindeyiz. Fakat bu meseleler, sadece cezalarla çözülemez. Sosyal ve insani yönlerimizi de düzeltmek, iyileştirmek zorundayız. Bu yüzden erkek ve kız çocuklarımıza, çocukluktan itibaren örfümüzü, âdetimizi, milli manevi değerlerimizi, insanı, doğayı sevmeyi, saymayı; yani önce insan olmayı öğretmeliyiz. Çocuklarımızın aklının en karanlık yerine, ayrımcı söylemleri yerleştirmemeliyiz. Adaleti, merhameti ve Allah korkusuyla yaşamayı öğretmeliyiz.Ben tüm kadınlarda, bu azmi, bu gücü görüyorum. Ama bu sadece kadınların alacağı bir sorumluluk değildir. Bu sorumluluğu, erkeklerde almalıdır. Bu iyileşmeye erkeklerde destek olmalıdır.

Değerli hanımefendiler, Dilimiz artık sevgi dili olsun. Konumuz artık, bin bir emeğin ardından gelen, Pes etmeyen kadın başarıları olsun. Her şeye en baştan başlayıp, okuma yazma öğrenen kadınlardan, Ülkemizi temsil ederek birincilikler, ödüller kazanan kadınlardan, Küçük girişimlerle başlayıp, büyüyen kadınlardan, El emeği, göz nuruyla para kazanan kadınlardan, Siyasette, mecliste yaşamın her alanında söz sahibi olan kadınlardan, Yani biz artık mutlu kadınlardan bahsetmek istiyoruz. Bugün burada, sizlerin gözlerinde bu inancı görüyorum. Ve birlikte çok şeyleri değiştirebileceğimize, Ve çok şeyler başarabileceğimize inanıyorum.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Sesimizin daha güçlü çıkması için, Daha çok çalışmalıyız. Daha çok birbirimize sahip çıkmalı, Daha çok BÜYÜK BİR BİRLİK içinde olmalıyız.

Değerli Dava Arkadaşlarım, Değerli Kardeşlerim,

Türk kadını, 3 Nisan 1930 tarihinde belediyelerde, 26 Ekim 1933’te köy ihtiyar heyeti ve muhtarlık seçimlerinde, nihayetinde 5 Aralık 1934’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilme haklarını elde etti. O tarihte, tüm dünyada, kadınların seçme ve seçilme haklarına sahip olduğu ülke sayısı 28, bu hakkın kullanılabildiği ülke sayısı ise 17’ydi. Ülkemizde, Fransa, Belçika, İtalya ve İsviçre gibi birçok Avrupa ülkesinden önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmasına rağmen, bu konuda çok eksiğimiz, kat etmemiz gereken çok uzun bir mesafe var. Tüm dünyada, “kadın hakları” mücadelesi uzun ve acılarla dolu bir geçmişe sahip. Bunun en acı ve korkunç örneklerinden biri, 8 Mart 1857’de, New York’ta, bir tekstil fabrikasında, “insani şartlarda çalışmak için” grev yapan kadın işçilere polisin saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin kurulan barikatlar nedeniyle kaçamamaları sonucunda 120 kadın işçinin ölmesiydi…

Değerli Dava Arkadaşlarım, Değerli Kardeşlerim,

Teoride ve pratikte, “kadın hakları”yla ilgili yaşadığımız aksaklıkların, geri kalmışlığın, problemlerin üzerinde; ülkemizde demokrasinin yeterince müesseseleşememesi ve eğitimsizliğin yanında, çifte standartların da etkili olduğunu düşünüyorum. Bu sağduyu ve empati eksikliğine, geçmişten bugüne, sayısız örnek verebiliriz: Ülkemizde, “kadın hakları savunucusu” kimlikleriyle, gündemi çok uzun yıllar domine eden topluluklar, kendi belirledikleri çerçevenin dışındaki hiç kimseye, “insan hakları”nı, “kadın hakları”nı veya herhangi bir hakkı layık görmediler. Türkiye’de 25 yıl aşkın süre, “Cumartesi Anneleri” başlığı altında, terör örgütlerinin propagandası yapıldı.

Sayısız örnekle ve belgeleriyle gerçekler ispat edilmesine rağmen, on binlerce cinayete imza atan ve halen terör örgütü bünyesinde bulunan kişilerin aileleri, “failli meçhul” kurbanları olarak istismar edilip gündemde tutuldu. Bu yolla, Türkiye kamuoyunda ve uluslararası alanda Türkiye aleyhine bir iftira platformu oluşturulurken, ülkemiz, “suçlu” duruma düşürülmeye, itibarsızlaştırılarak terörle mücadelede ve uluslararası alanda, haklarını arama noktasında etkisiz hale getirilmeye çalışıldı. Aynı kişileri, bir dönem Türkiye aleyhindeki lobilerin oyuncağı haline gelmiş olan medyada, bir yandan milletimize Atatürkçülük dersi verirken, diğer yandan masum sivilleri,  öğretmenlerimizi, vatandaşlarımızı, köylülerimizi hedef alan terör örgütlerinin haklarını savunurken gördük. Aynı kişileri, hem cumhuriyetçi olduklarını söylerken hem de Türkiye’yi emperyalist ülkelere şikayet ederken izledik, dinledik, okuduk. Ama hiçbiri Diyarbakır Anneleri’nin adlarını ağızlarına almadılar. Evlatları terör örgütleri tarafından zorla veya kandırılarak dağa kaçırılan; terör baronlarının oyuncağı yapılan; ölüme, hem de vatanlarına ihanet ettirilerek ölüme sürüklenen gençlerin, kız çocuklarının ve onların annelerinin haklarını umursamadılar. Şehit anneleri de onlar için haklarının savunulmasına değmiyordu. Şehit annelerini, onlardan sadece, bu kez “savaş karşıtlığı” maskesi altında ve “Çocuklarınızı askere göndermeyin” derken duyduk. Türkiye’deki “modern” “kadın hakları savunucuları”nın tümü, Paris’te psikopat sevgilisi tarafından öldürülen Sakine Cansız’ı kendilerine yıllarca bayrak yaptılar ama hiçbirinden, şehit öğretmenlerimizin, kızlarımızın, evlatlarımızın, Neşe Alten’in, Ayşe Konakçı’nın, Şenay Aybüke Yalçın’ın, Yasemin Tekin’in adlarını, bir kelime olsun duymadık, bir satır olsun okumadık. Başörtüsü de aynı çevreler için kadına yönelen bir düşmanlık aracıydı.

Türkiye’de yıllarca, eğer başörtüsü varsa, o kızlarımızın, kadınlarımızın, devlette veya özel okullarda “öğrenim görmemeleri”, “kamuda görev yapmamaları”, “ordunun hastanelerine sokulmamaları”, seçimle gelinen hiçbir görev için “aday dahi olamamaları”yla ilgili kendilerini yırtanlar, darbe çağrısı yapanlar, darbe teşebbüsünde bulunanlar, hatta bir de “postmodern darbe”yapanlar, kendilerinden başka “insan hakları”ndan, “kadın hakları”ndan bahseden herkesi “takiyye yapmakla” “samimi olmamak”la suçladılar. Aynı iki yüzlülüğü son kez, İstanbul Sözleşmesi vesilesiyle yeniden gördük. Türkiye’ye cinsiyetsizliği ve sapkınlığı, hukuki zemine oturtup dayatmaya çalışanlar, toplumu, ahlakı, nesebi, aileyi korumayı çalışanları, “ilkelik”le, “çağ dışılık”la, “insan hakları” ve “kadın hakları” düşmanlığıyla suçladılar. Geçtiğimiz günlerde, Antalya’da, Aylin Hayriye Alkutay hanımefendi eski eşinin vahşice silahlı saldırısına uğrayıp hayatını kaybetti. Sırf ülkücü-milliyetçi bir kuruluşa mensup olduğu İçin, yüzlerce ahlaksız, evladımızın katledilmesiyle ilgili, sosyal medyada “İyi oldu” çığlıkları attılar. Bu şerefsizliği yapanların önceki yazdıklarına baktığımızda, tümünde, İstanbul Sözleşmesi’nin ve terör örgütünün propagandasını yaptıklarını, Türk Milleti’ne ve İslam’a düşmanlık ettikleri cümleler gördük.

Biz bu topraklarda misafir, emanetçi, yolcu filan değiliz. Burası bizim vatanımız. Burada yaşayacak, burada var olacak, burada mutlu, hür ve müreffeh bir hayat süreceğiz. Kimseyi de kutsal bildiklerimize dokundurmayacağız.

Değerli Dava Arkadaşlarım,Değerli Kardeşlerim,

İslamiyet’i kabulümüzün öncesinde ve sonrasında, milletimiz, çoğunlukla, “cinsiyet ayrımcılığı” konusunda, dünya milletlerinin yüzyıllarca önünde ve örnek alınması gereken bir konumda oldu. İslam diniyle, kadınlar, “mülkiyet” ve “miras” başta olmak üzere, batıda bin yıl sonra bile konuşulamayacak haklara, “devlet güvencesiyle” sahip oldular. Zamanla “erkek egemen” siyaset ve toplum yapıları, dinin pek çok kısmı gibi bu yönünü de tahrip ettiler. Müslümanlar, Müslümanların annesi Hz. Hatice’nin (R.A.) yaşadığı dönemin ve coğrafyanın en önemli ve itibarlı tüccarlarından biri olduğunu unuttular. Müslüman toplumlarda, yüzyıllarca; TDV İslam Ansiklopedisi başta olmak üzere, sayısız kaynakta isimleri ve görev sürelerine dair ayrıntılar bulunan; Peygamberimiz ve Hulefa-i Raşidin döneminde, Mekke pazarında denetimi sağlayan, gerektiğinde ceza uygulama yetkisi olan sahabelerin kadın olduğu gerçeği telaffuz edilmedi.

Bugün, bilimde, siyasette, sanatta, her alanda üretimde, sanayide, teknolojide, eğitimde, hukukta, güvenlikte, kadınlarımız toplumsal hayata ne kadar katkı sağlayabiliyorlarsa ancak o kadar güçlü olabileceğimizi, çok ağır bedeller ödeyerek öğreniyoruz. Konuyu kişiselleştirmemek gerekli elbette ama herkesi düşünmeye davet ediyorum: Çok değil, 5-10 yıl öncesine kadar, “kadınlar yapamaz” denilen hangi iş ve meslekte kadınlarımız başarısız oldu? Binlerce meslek grubu içinde, tek bir istisna olmamak üzere tümünde, kadınlar başarılılar, ailelerine, içinde bulundukları toplumlara, mensubu oldukları milletlere ve insanlığa katkı sağlıyorlar, onları geleceğe taşıyorlar. Ancak fırsat verilmesi, engellenmemeleri, ayrımcılığa maruz bırakılmamaları geliyor.

Bir muhasebe de kendi içimizde yapmalıyız: Evet, çocukluğumdan beri, 40 yılı aşkın süredir bir siyasi mücadelenin içerisindeyim ancak Meclis’te ilk defa görev yapıyorum. Gururla ve mutlulukla görüyorum ki -hiçbir siyasi görüş ve parti ayrımı yapmadan- kadın siyasetçiler en az erkekler kadar başarılılar. Buradan çıkarmamız gereken önemli dersler var. Mensubu olduğumuz davaya gönül vermiş, partimizde yer almış kadın arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, siyasetin her kademesinde görev üstlenmeli, sorumluluk almalı ve milletimizi temsil etmeli. Bunun önünde hangi engeller varsa, yaşadıkları hangi zorluklar varsa, birlikte o engelleri yıkmalı, o zorlukları ortadan kaldırmalıyız. Bu konuda yapılması gereken ne varsa, ben üzerime düşeni yapacağım. Ancak kadın arkadaşlarımızın da bana destek olmalarını, yardımcı olmalarını yol göstermelerini, en önemlisi sorumluluk almalarını rica ediyorum. Olabildiğince, her alanda ayrımcılığın karşısında olmalı, ayrımcılıkla mücadele etmek, milletimizi bölen, yaralayan, gelişmesine engel olan hususlarla mücadele etmeliyiz. Bunu ancak çok çalışarak; ortak akıl ve iradeyle mücadelemize katkı sağlayarak; değerlerimize sarılarak; birlik ve bütünlük içinde olarak; demokrasiyi, hukuku, insan haklarını kamusal alan başta olmak üzere hayatın her yerinde hakim kılarak başarabiliriz.

Sosyal hayatta da evlatlarımıza, hiçbir ayrımcılık yapmadan eğitimlerini tamamlamaları, meslek edinmeleri, eşit şartlarda istihdam edilip çalışabilmeleriyle ilgili destek olmalı, devletin bu en temel haklarla ilgili tüm güvenceleri sağlamasını hedef almalıyız. Ailelerimizde, evlerimizde bile, “kimin söylediği” değil “ne söylendiği”nin önemli olduğunu idrak edemezsek, hiçbir problemimizi çözemeyeceğimizi, mutlu aileler, mutlu bir toplum inşa edemeyeceğimizi, geleceğe güvenle bakamayacağımızı öğrenmek zorundayız.

Değerli Dava Arkadaşlarım, Değerli Kardeşlerim,

Maalesef, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de “kadınlara yönelen şiddet” önlenemiyor. Neredeyse her gün utanç ve üzüntüyle şahit olduğumuz çirkin ve korkunç hadiselerle karşılaşıyoruz. Yaşadığımız çağda, insanlığın en büyük ayıbı olduğunu düşündüğüm “kadına şiddet” olaylarının, tüm dünyada, insanlığın mutluluğunun ve huzurunun önündeki en önemli engellerden biri olduğunu düşünüyorum. Konunun, eğitimden güvenliğe, ekonomiden hukuka pek çok boyutu var. Düşüncelerimizi, yapılması gerekenleri, her fırsatta, yetki sahipleriyle ve kamuoyuyla paylaşıyoruz. Bu vesileyle tekrar etmek istiyorum: Yapılması gereken diğer çalışmaları ihmal etmeden; maalesef hukuk sistemimizdeki cezalar bu tip suçlar için yetersiz kalıyor. Daha önce de defalarca kez dile getirmiştim: “Bir toplumda bir suça engel olamıyorsanız yapmanız gereken ilk iş, o suça ait cezaları gözden geçirmektir.”

Değerli Dava Arkadaşlarım,Değerli Kardeşlerim,

Milletimizin varlığını, mutluluğunu, refahını, güvenliğini, özgürlüğünü, bağımsızlığını ilelebet payidar kılmak için çıktığımız yolculuğa, hiçbir taviz vermeden, tereddüt etmeden, yorulmadan devam ediyoruz. Hiçbir korkuya esir olmadan inandıklarımızı söylüyoruz, inandıklarımızı yapıyoruz. Her alanda, milletimizin haklarını koruma mücadelesi verirken, tüm dünya Türklüğünün, dünya üzerinde zulüm gören din kardeşlerimizin ve tüm mazlumların sesi olmaya çalışıyoruz. Hiçbir zorluğa, engele, imkansızlığa aldırmadan yolumuza devam edeceğiz.Birlikte güçlüyüz, birlikte daha güçlü olacağız. Öncelikle, “Kadın” denince ilk aklımıza gelen, Nene Hatunları, Kara Fatmaları, Halime Çavuşları, şehit öğretmenlerimizi ve terör kurbanı tüm kadınlarımızı rahmetle ve saygıyla anıyorum.

Camiamız için, milletimiz için, tüm insanlık için, “Kadın Hakları Günü”nün, ülkemizde ve tüm dünyada mazlumların çektiği acıların sona ermesine vesile olması dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ
erotik shop malatya araç kiralama en iyi casino siteleri casino siteleri istanbul evden eve nakliyat evden eve nakliyat istanbul parça eşya taşıma eşya depolama istanbul